RADARHABER / ERZURUM

Genç yaşta aramızdan ayrılan, ülkücü camianın efsane isimlerinden rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu neden Taceddin Dergahına defnedilmeyi vasiyet etti? Muhsin Yazıcıoğlu 1980 darbesinden sonra neden işkence gördü?  

2009 yılında ölümüyle tüm Türkiye’yi yasa boğan Ülkü Ocakları eski Genel Başkanı ve Büyük Birlik Partisi’nin kurucu lideri Muhsin Yazıcıoğlu’nun, ölümünden sonra Taceddin Dergahı na defnedilme isteğinin en önemli sebebi neydi? Muhsin Yazıcıoğlu 1980 darbesinden sonra neden işkence gördü?  

İşte cevabı: 

Bilindiği üzere merhum Muhsin Yazıcıoğlu milliyetçi muhafazakar kimliğiyle ön plana çıkan bir siyasetçiydi. Yazıcıoğlu hiç şüphesiz siyaseti bir ülkü, bir dava uğruna yapıyordu. Ülküsü ve davası uğruna büyük bedeller ödeyen rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu 12 Eylül 1980 darbesi yapıldığında MHP Genel Başkan Müşaviri idi.

BAHÇELİ’NİN TALİMATIYLA ORTAYA ÇIKTI

Başta Muhsin Yazıcıoğlu olmak üzere o dönem tutuklanan ülkücülere sistematik işkencelerin yapıldığı gerçeği MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin talimatı üzerine devlet arşivlerinde yapılan taramayla ortaya çıkartılmıştı.

Peki Muhsin Yazıcıoğlu’na neden işkence yapıldı?

Merhum Yazıcıoğlu’na, insanlık dışı en ağır işkencelerin yapılma nedeni bizzat kendisinin el yazısıyla savcılığa yazdığı şikayet dilekçesindeki satırlarda gizli.

Yazıcıoğlu'nun, Mamak Ulucanlar Cezaevi 5. Koğuşta kaleme aldığı 19 Şubat 1981 tarihli dilekçe, Ankara Sıkıyönetim Askeri Savcılığı'na yazılmış.

Yazıcıoğlu, o dönemdeki uygulama gereği 5 liralık damga pulu yapıştırıp imzaladığı dilekçede, gözaltına alındığı 28 Ocak 1981 gününden itibaren kendisine uygulanan işkenceleri anlatıyor ve işkenceciler hakkında dava açılmasını istiyor.

TÜYLER ÜRPERTEN İŞKENCE

Yazıcıoğlu’nun dilekçesinde şu ifadeler yer alıyor:

"Selanik Caddesi'nde bulunan evimden emniyet mensuplarınca alındım. Mamak Askeri Cezaevi'ne yaklaştığımızda gözlerim kaşkolumla bağlandı ve arabanın içinde dövülmeye başladım. Soyum sülalem de katılarak sözle de her türlü hakarete maruz kaldım. Mamak'ta getirildiğim yerde, seslerinden tanıyorum, aynı kişiler hiçbir şey sormadan tartakladı. Kafam yarıldı, burnumdan ve ağzımdan kanlar akarken, yere yatırılıp cereyana tabi tutuldum. Sonra da kollarımın üstüne konan bir kalasa sarılarak yukarı asıldım. Belden aşağı soyundurularak el ve tenasül uzvumdan cereyan verildi. Yumruklandım."

BAŞKALARINI SUÇLAMAM İÇİN İŞKENCE YAPILDI

"Yaralarım iyileşene kadar bekletildim. İşkence yapılmadan ifadem alınabilirdi. Ama hırs ve kinle işkence yapıldı. Bu kişiler şerefli Türk ordusunun da adını kullanarak eylemlerine ordumuz ve Devlet Başkanımızın da adını karıştırmıştır. Şahsımın işlemiş veya işleme muhtemeli olan suçlarımın itirafı için değil, başkalarını suçlamam için özellikle işkence yapıldı. Şahsıma da kin ve garezle, hakaretle darp yapıldı."

İŞKENCE KAYDA GEÇİRİLMEDİ

"İsteğim: kanunlarımıza göre suç olan işkenceyi, yapanlar hakkında davacıyım. Sorguda savcı, belirtmeme rağmen kayda geçmemiş ve ifademin içinde işkence iddiama yer vermemiştir. Şikayetimin sonradan yapılması istenmiştir. Aradan 13 gün geçmesine rağmen dış belirtiler cezaevi doktoru tarafından tespit edilmiştir. Gereken işlemin yapılarak dava açılmasını saygılarımla arz ederim. 19.2.1981 Muhsin Yazıcıoğlu. Mamak Askeri Cezaevi B - Blok 5. Koğuş"

Yazıcıoğlu’nun Taceddin Dergahını tercih etme meselesine gelince…

İlkeli, dik duruşuyla, cesur, mücadeleci ve aynı zamanda mütevazi kişiliğiyle Anadolu insanının gönlünde taht kurmayı başaran Yazıcıoğlu’nun Taceddin Dergahına defnedilmeyi vasiyet etmesinin iki önemli nedeni var:

1- Muhsin Yazıcıoğlu bağımsızlığa, özgürlüğe, istiklale öyle önem veriyor ki; bu mefhumlar neredeyse kişiliğinin bire bir yansımasına dönüşüyor. Amerikalı Neoconların anlaşmalı icazet tekliflerini  “Fille aynı yatağa girilmez” diyerek elinin tersiyle iten Yazıcıoğlu, Siyonistlerin daimi hedefi haline geliyor. İşte Yazıcıoğlu’nu Taceddin Dergâhına çeken sır bu duruşunda gizli. Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un İstiklal Marşını bu mekanda yazmış olması Yazıcıoğlu’nu Taceddin Dergahına çekiyor.

2- Yazıcoğlu’nu Taceddin Dergahına bağlayan ikinci önemli bağ ise hiç şüphesiz kendisinin törelerine bağlı, dindar ve muhafazakar kişiliğinde saklı… Taceddin Sultan ise, on yedinci yüzyılın başlarında Ankara’da yaşamış ünlü mutasavvıflardandır. Ankara Hamamönü’nda dergah kurup, Bayramiye- Celvetiye yolununun irşadı ile meşgul olduğu bilinmektedir.

Osmanlı döneminde Ankara şehir merkezinde iki mahallede oturanlar vergiden muaf sayılıyorlar.

Birincisi Hacı Bayram-ı Veli mahallesi, ikincisi ise Taceddin-i Velî Mahallesi sakinleri.

Bu iki gönül sultanının “yüzü suyu hürmetine“, bu mahalle sakinleri özel muameleye tabi tutuluyor. Ayrıca Taceddin Camii’nin bitişiğindeki türbesinin giriş kapışı üzerinde, yaldızlı bir tuğra ve kitabe dikkat çekiyor. Abdülhamid Han-a’ait olan tuğra ve kitabede şu bilgiler yer alıyor:

“Tac-dare tac-daran hazret-i Sultan Hamid
 Yaptı bu Dergah-ı Taceddini tahsine seza
 Söyledi Cahid kulu lafzen tamam tarihi
 Bin üçyüz ondokuzda oldu bu cami bina
 Hulusi”

”Sultanlar sultanı hazreti Sultan Hamid bu Taceddin Dergahı’nı kale gibi sağlam yaptı, Cahid tarihini 1319 (1901) olarak söyledi.”

MEHMET AKİF ERSOY’U CEZBEDEN MANEVİ MEKAN

Milli şairimiz merhum Mehmed Akif Ersoy da Taceddin Dergahından aldığı manevi hazzı şu mısraları ile anlatıyor:

Şafaklar ferş-i rahın, fecr-i sadıklar çerağındır;
Hilalim, göklerin kalbinde yer tutmuş, otağındır;
Ezanlar nevbetindir: inletir eb ‘adı haşyetten;
Cihanındır alemler, kubbeler, inmiş meşiyyetten;
Cemaatler kölendir. Kabe’ler haclen. Gel ey Leyla
Gel ey candan yakın canan ki gaiplerdedsin, hala!’”

Gazeteilksayfa.com