RADARHABER / ERZURUM
Son günlerde ülkemizde yaşanan futboldaki şiddet konusunda araştırma yapan Psikiyatri Uzmanı Dr. Orhan Karaca, futbolda şiddette caydırıcı cezaların verilmeyişi, taraftar topluluğunu fiillerinin devamı konusunda cesaretlendirdiğini söyledi. Olimpiyat adaylığımızın başka bahara kalmasının üzüntüsünü daha üzerimizden atamamışken sanki alınan kararı doğrularcasına yaşanan bu olay üzüntümüzü daha da artırdığını ifade eden Karaca, Olimpiyat komitesinin şike, doping ve Ortadoğu’daki karışıklık gerekçelerine futbolda şiddetinde eklendiğini söyledi.
"FUTBOL DÜNYADA CİDDİ BİR EKTÖR"
Psikiyatri Uzmanı Dr. Orhan Karaca; ”Çağımızda maalesef şiddet ve şiddeti besleyen faktörler, sevgi ve bunu destekleyenlere göre daha fazla ve ön plandadır. Futbolun dünyada ciddi bir sektör olması, ilgilenen kişi sayısının çok oluşu, medyanın kişilerin duygularını besleyen haberleri, toplumsal ayrışma konusunun artmış olması hem toplumu hem de kişiyi şarj etmektedir. Yaşananlar kitlesel bir eylem olsa da, bu kitleyi oluşturan bireylere ait faktörleri iyi analiz etmek gerekir. Bir kişinin denetimini kaybederek şiddete yönelmesi, kişinin öğrenme süreçleriyle de alakalıdır. Bu öğrenme ailede başlar; okul, arkadaş çevresi, iş ve sosyal yaşamla devam eder. Örneğin “hangi takımı tutuyorsun” sorusuyla ilk kez karşılaşan çocuk, toplumun bir parçası olması için futbolun önemli bir faktör olduğunu fark eder. Çevresinde özdeşleşmeye çalıştığı, kıymet verdiği kişilerin tuttuğu takımı tutmaya başlar. Böylece grubun onayını alır ve onların bir parçası olur.
"FUTBOL DOYUM ARACI"
Futbol kişinin yaşamında önemli bir yer tutmaya başlar, doyum aracı olur. Doyuma ulaşamadığı her fırsatta yaşadığı huzursuzluğu azaltma yollarını arar. Eğer üst düzey içsel savunma düzenekleri gelişmişse bunu daha kolay aşabilir. Ancak bu konuda sıkıntı varsa bu tür tatsız tablolar ortaya çıkması kaçınılmaz olur. Centilmenlik ve rekabet, yerini “bizi sevmiyorlar, kötülüğümüzü istiyorlar, bitirmek istiyorlar” inanışlarına bırakır. Stres etkeniyle mücadele etmeye başlar, yaptığı taşkınlığı kutsallaştırır ve gerekçelere dayandırır. Bu gerekçeler içinde kendi takımındaki futbolcuların, hakemin, yöneticilerin hatta kendi takımını tutan bazı taraftarların ihanet içinde olduğunu düşünmek bile bulunabilir. Bilgi kirliliği içinde yeterli veri edinmesi mümkün olmayan kişi, varsayımlarla bir takım düşünceleri benimser, kaçınılmaz olarak öfke ortaya çıkar, bu öfke de davranışa dönüşür. Varsayımlar ve katı düşünceler, rüzgârın ateşi kuvvetlendirmesi gibi öfkeyi ve şiddeti artırır. Komşu ilçeyi ya da ili sevmeyenlerin olduğu bir ülke haline gelişimizin dinamikleri, aileden başlayan ve topluma yayılan dejenerasyonda yatıyor. Komşuyla iyi geçinmeyi öğütleyen dini ve kültürel kaynakları unuttuğumuzda ne hale geldiğimiz açıkça görülüyor. Ortalama grup davranışımız bir ergenin davranışına benziyor. Yaşanan bir sorun karşısında grup; uçlarda düşünme, kümeleşme, kurallara uymama ve kuralları kolaylıkla ihlal etme şeklinde bir tutum alabiliyor.
"TARAFTARLARDA BU ÇARKA DAHİL OLUYOR"
Hakemlerin gelişigüzel eleştirilmesi, eleştiriden öteye giden incitici yorumlarla sıkça karşılaşıyoruz. Bu davranışı toplumun geniş bir kesimi yaptığında, bu davranışı izleyen diğer taraftarlar da bu çarka dahil olmaya başlıyor. Benzer olumsuz davranışı gösteren grup kartopu gibi büyüyor. Grubun dili bireyin diline dönüşüyor. Bir süre sonra eleştirme ve ötesinde hakaret sıradanlaşmaya başlıyor. Keza kayba verilen tepki de takım gözetmeksizin birbirine benzer şekilde yaşanıyor. Hakaret, istifaya davet, stada, tuttuğu takım oyuncularına, rakip takım taraftarlarına, ortak kullanım araçlarına zarar verme gibi. Bu tür bireysel ve kitlesel denetim sorunları ve taşkınlık durumlarında caydırıcı cezaların verilmeyişi yine kişiyi ve taraftar topluluğunu fiillerinin devamı konusunda cesaretlendiriyor. Yani taşkınlık yapanlar “bu davranışınız ceza gerektirmiyor” şeklinde bir mesaj alıyor. Galip gelen takımın taraftarının gurur kırıcı/incitici kutlamaları üzerine denetim sorunu yaşayan grup kinleniyor ve intikam düşünceleriyle rövanşı beklemeye başlıyor. Yaşanan olaylar göstermiştir ki kişilerin bazı erdemler kazanmasını, sahip olduklarını olgunlaştırmasını sağlamak zorundayız. Sevgi ve bireysel gelişim odaklı bir eğitim sistemi bunun hayata geçmesini kolaylaştıracaktır. Kültürel ve ahlaki dejenerasyonun önüne geçilmesi için de çalışmalar yapmak zorundayız. Bunun için aile kurumunu güçlendirmek ve tüm aileyi içeren eğitici bir süreci başlatmak şart. Düşmanca tutum sergilemek yerine rekabetin güzel yönlerini görmek, rakip taraftarın ailemizden, arkadaş çevremizden, dostlarımızdan oluştuğunu görmek zorundayız. En büyük golü kendi kalemize atmamak için sahip olduklarımızı ayakta tutmalı, onları incitmemeliyiz. Sevgi, hoşgörü, ötekinin sevinciyle tatmin olma, ötekinin üzüntüsüyle kırıcı olmaktan imtina etme, paylaşım, empati, nezaket gibi erdemlerin toplumsal olarak benimsenip yaygınlaştırılacağı bir süreç bu tatsız tabloları önleyebilir.” şeklinde konuştu.
Kaynak : http://www.radarhaber.com/haberler/18/uzmanindan-futbolda-siddetin-gerekceleri_2292.html