Cübbeli Ahmet Hoca'dan Piyango Açıklaması

RADARHABER / ERZURUM 

Kamuoyunda Cübbeli Ahmet Hoca olarak tanınan Ahmet Mahmut Ünlü, 50 milyonu bulan yılbaşı bileti öncesi açıklama yaptı. Köşe yazarlığını yaptığı Vahdet gazetesinde konu ile ilgili bir yazı kaleme alan Cübbeli Ahmet hoca, piyango biletinin haram olduğunu söyledi.
 
İşte O Yazı....
 
Piyango şeytan işidir!

Yeni yıl piyangosu kumardır ve haramdır. Ondan çıkan parayla hayır yapılmaz. Haram parayla hayır yapmaya kalkarsan Allah sana lanet eder.

“Ey iman et­miş kul­lar şa­rap, iç­ki, ku­mar, ta­pın­mak için di­kil­miş put­lar, fal ok­la­rı bun­la­rın her bi­ri bi­rer pis­lik­tir. Şey­tan ame­lin­den­dir. Siz bun­lar­dan sa­kı­nın, ola ki fe­ra­ha ere­bi­le­si­niz.” (Mâi­de Sû­re­si:90)

Ya­ni fe­ra­ha ere­ce­ği­miz ke­sin de­ğil ama bun­lar­dan sa­kı­nan­la­rın kur­tu­lu­şa er­me­si umu­lur. Mev­la da bir şe­ye umu­lur bu­yur­du­ğu za­man bo­şa çı­kar­maz. Ama sen bun­lar­dan bi­ri­ne bu­laş­tı­ğın za­man kur­tu­lu­şun hiç umul­maz. Kur­tu­luş umu­dun yok, bu ne bü­yük be­la. Ya­ni Al­lah-u Teâ­la sa­kı­nan­la­ra fe­rah umu­du ve­ri­yor. Sa­kın­ma­yan­lar da umut­ta yok. Fe­rah kur­tu­luş de­mek. 2 gün dün­ya­da­yız ebe­di ahi­ret­te­yiz. Ya son­suz cen­net ya son­suz ce­hen­nem! Ce­hen­nem de ce­za çe­kip çık­mak var ama 1 da­ki­ka­sı­na bi­le da­ya­nı­la­bi­lir mi?! Sa­kın­maz­sa­nız umut­suz va­ka­sı­nız. Bu ku­mar­dır, ha­ram­dır, pis­lik­tir, şey­tan işi­dir. İç­ki ve ku­mar bir­bi­ri­nin eş­de­ğe­ri­dir. Bir­bi­ri­ne sevk eder­ler. Şey­tan bu va­sı­tay­la in­san­lar ara­sı­na kin, nef­ret, düş­man­lık sok­mak is­ti­yor.

HA­RAM­DA Şİ­FA YOK

Adam ka­za­nı­yor ama bü­tün ai­le­si on­dan bir şey­ler al­ma­ya ça­lı­şı­yor. “Be­nim pa­ram ni­ye sa­na ye­di­re­yi­m” di­yen kaç ki­şi­yi vur­du­lar. Kaç ta­ne ai­le­ler bir­bi­ri­ne gir­di. Adam eşi­ni be­ğen­mi­yor ay­rı­lı­yor, ço­luk ço­cuk pe­ri­şan olu­yor. On­dan son­ra pa­ra­la­rın hep­si de mah­vo­lup gi­di­yor. Da­ha ön­ce ka­za­nan­lar­dan bu­gün ha­la zen­gin olan da hiç yok. Yi­ne muh­taç ol­muş. Çün­kü o pa­ra­nın hay­rı, be­re­ke­ti yok. Ha­ram da şi­fa yok.

“Si­zi Al­la­h’­ın zik­rin­den en­gel­le­mek is­ti­yor, na­maz­dan en­gel­le­mek is­ti­yor, ha­la bun­la­ra son ver­me­ye­cek mi­si­niz?” (Mâi­de Sû­re­si:91)

Mev­la ri­ca edi­yor. “Son ve­rin ya­ka­rım, yı­ka­rı­m” bu­yur­mu­yor.

“Ben si­zin ve­li­niz, sa­hi­bi­niz, dos­tu­nuz, Mev­la­nı­zım. Ye­di­ri­yo­rum, içi­ri­yo­rum, ne­fes­ler al­dı­rı­yo­rum. Bu ka­dar iyi­li­ği­ni­zin sa­hi­bi­yim. Be­nim ha­tı­rım için, si­zin de ai­le hu­zu­ru­nuz, top­lu­mun fe­ra­hı için bu ha­ram­la­rı bı­rak­ma­nız la­zım. Ha­la vaz­geç­me­ye­cek mi­si­niz?” de­mek is­ti­yor. 

Bun­dan in­sa­nın teh­dit­ten da­ha bü­yük te­sir al­gı­la­ma­sı la­zım. Pi­yan­go­dan çı­ka­nın hep­si­ni top­la­san ne­fe­si bi­ten için bir ne­fes alı­na­maz. 

CU­MA VAK­TİN­DE KA­ZAN­DI­ĞIN PA­RA HA­RAM

Al­lah-u Teâ­lâ bu­yu­ru­yor ki “Ey iman et­miş kul­lar. Ka­zan­dık­la­rı­nı­zın ve yer­den si­zin için çı­kar­dık­la­rı­mı­zın te­miz­le­rin­den in­fak edin (ih­ti­ya­cı olan­la­ra ve­rin).” (Ba­ka­ra Sû­re­si:267) 

He­lal olan­lar­la de­mi­yor, ter­te­miz olan­la di­yor. Bu­nun çok far­kı var. Me­se­la Cu­ma na­ma­zı­na git­me­yip o va­kit­te ka­zan­dı­ğın pa­ra ha­ram. 5 va­kit na­maz ca­mi­de ce­ma­at­le kı­lı­nır­ken ca­mi­ye git­me­yip dük­kan­da  kıl­san o pa­ra bi­le te­miz ol­mu­yor. He­lal olu­yor ama te­miz ol­mu­yor. Rab­bim “Hem he­lal hem ter­te­miz ye­” (Ba­ka­ra Sû­re­si:172) di­yor. Ayet “Ka­zan­dık­la­rı­nı­zın ter­te­miz­le­rin­den ve­rin.” di­yor. Sen ne ya­pı­yor­sun?!

HARAM PARAYLA HAYIR OLMAZ

Pi­yan­go­dan çı­kan pa­ray­la ya­pı­lan ca­mi­de na­maz olur mu? Gasp ara­zi­sin­de na­maz ol­maz. Bir ca­mi­ye bi­ri­nin ha­ram pa­ra­sı ka­rış­tı­ğı bi­li­nir­se, bu ca­mi­nin ge­ne­li o pa­ra­dan ol­ma­yın­ca, he­la­li­ne ni­yet edip na­maz kı­lı­nır. 

Ama bir şe­yin tü­mü­nün ha­ram ol­du­ğu bi­li­nir­se, ör­ne­ğin pi­yan­go­dan çı­kan pa­ray­la ca­mi yap­tır­mış­sa bu­ra­da na­maz ol­maz. 

AL­LAH LA­NET EDER

“Pis ola­nı­nı özel­lik­le se­çip hay­rı­nı­zı pis­ten yap­ma­yı­n” (Ba­ka­ra Sû­re­si:267) di­yor âyet-i ke­rî­me. Ma­dem­ki ha­ram pis­tir, pi­yan­go da ku­mar­dır ve ha­ram­dır, öy­ley­se on­dan çı­kan pa­ray­la hiç­bir ha­yır yap­mak ca­iz de­ğil­dir. 

Al­lah ter­te­miz­dir an­cak ter­te­miz ola­nı ka­bul eder. Mev­la: “Ba­na bu­nu mu ya­kış­tır­dın, sa­da­ka be­nim kud­ret eli­me ge­li­yo­r” bu­yu­ru­yor. Onun için red­de se­bep olur. Al­la­h’­ın ga­za­bı­nı celb eder. Ha­ram pa­ray­la yap­tı­ğın ha­yır­dan do­la­yı Al­lah sa­na la­net eder. O ba­kı­mın­dan bun­lar sa­kın­ca­lı­dır.

HEY GiDi KOCA EFLATUN

İmam Rab­ba­ni Haz­ret­le­ri ak­ta­rı­yor. İsa (Aley­his­se­lam) ile Ef­la­tun ay­nı dö­nem­de ya­şa­mış­lar­dır. İsa (Aley­his­se­lam)ın ha­be­ri Ef­la­tu­n’­a git­ti­ği za­man şöy­le de­miş: "Na­sıl bi­ri­dir o bah­set­ti­ği­niz ki­şi?"
Mu­ci­ze­le­rin­den bah­set­tik­ten son­ra de­miş­ler ki: "Ölü­le­ri di­ril­ti­yor." 

Ef­la­tun ge­ne sor­muş "Ger­çek­ten ölü­le­ri di­ril­ti­yor mu?" "Evet di­ril­ti­yor" ce­va­bı üze­ri­ne Ef­la­tun şöy­le de­miş: "Bu­ra­lar­da ilim­de en yük­sek in­san­lar bi­ziz, biz he­nüz ölü­le­ri di­ril­te­mi­yo­ruz de­mek ki o bah­set­ti­ği­niz ki­şi biz­den çok da­ha iler­de, on­da baş­ka şey­ler var, ol­sa ol­sa an­cak pey­gam­ber ola­bi­lir" Bu­nun üze­ri­ne tek­rar sor­muş­lar “Pe­ki ona gi­dip iman ede­lim mi?" Ef­la­tun: "Evet, gi­dip ona ta­bi olu­nuz zi­ra bu si­zin için en iyi­si­dir" de­miş. 

Son­ra Ef­la­tu­n’­a tek­rar sor­muş­lar: "Pe­ki siz gel­me­ye­cek mi­si­niz?" 

Ef­la­tun bu so­ru­ya ki­bir ve ena­ni­yet ya­pa­rak ebe­di ahi­ret­te he­la­kı­na se­bep ola­cak bir ce­vap ver­miş: 

CE­HEN­NE­ME ODUN OL­DU

"Biz za­ten ay­dın, ken­di­ni ge­liş­tir­miş in­san­la­rız. Ne ge­rek var, pey­gam­ber ol­ma­dan da doğ­ru­ya ula­şa­bi­li­riz." İmam Rab­ba­ni haz­ret­le­ri tam bu nok­ta­da şöy­le der: "Ah­mak Ef­la­tun, Haz­re­ti İsa (Aley­his­se­lam) gi­bi Ulul Azm bir pey­gam­be­re sa­ha­be ol­mak var­ken, ki­bir ena­ni­yet ya­pıp he­la­ka uğ­ra­mış­tır."

Hey gi­di ko­ca Ef­la­tun, Haz­re­ti İsa (Aley­his­se­lam)a inan­say­dı ha­va­ri­den ola­cak­tı, şim­di ce­hen­ne­me odun ol­du. Bü­tün fel­se­fe­si onu ateş­ten kur­ta­ra­ma­dı. Çün­kü fel­se­fe ada­ma iman ver­mez.

KÖTÜ HUYLARDAN KURTULMAK iÇiN…

“Ey her şe­ye çok mer­ha­met eden ve son de­re­ce acı­yan! Yâ Rah­mân!”

Ki­bir­li, ken­di­ni be­ğen­miş, in­san­la­ra ezi­yet eden ve kim­se­nin la­fı­nı din­le­me­yen bir ki­şi­nin kö­tü ah­lâ­kı­nın de­ğiş­me­si­ni is­te­yen ki­şi misk, zâ­fe­ran (saf­ran) ve gül su­yu ka­rı­şı­mın­dan ya­pı­lan bir mü­rek­kep­le bu ism-i şe­rî­fi be­yaz bir ipek üze­ri­ne ya­zar, o ki­şi­nin is­mi­ni de an­ne­si­nin is­miy­le bir­lik­te ya­zar, son­ra da o ipe­ği o ki­şi­nin sâ­kin bu­lun­du­ğu (otur­du­ğu) te­miz bir ma­hal­de gö­mer ya da du­va­rı­nın içe­ri­si­ne yer­leş­ti­re­bi­lir, fa­kat o ye­rin te­miz, ya­za­nın da ab­dest­li ol­ma­sı şart­tır, yok­sa teh­li­ke­li olur. An­la­tı­lan şart­la­ra riâ­yet edi­le­rek bu mu­ame­le ken­di­si hak­kın­da ya­pı­lan ki­şi­nin Al­lâh-u Te­‛â­lâ bü­tün kö­tü has­let­le­ri­ni gü­zel huy­la­ra teb­dil eder (dö­nüş­tü­rür). Ar­tık o ki­şi­de tam bir ha­yâ ve mer­ha­met (utan­ma ve acı­ma) hâ­sıl olur, kim­se­ye öf­key­le ve şid­det­le bak­ma­ya güç bu­la­maz. 

(Şi­hâ­büd­dîn es-Süh­re­ver­dî, Şer­hu­’l-es­mâ­i’l-er­ba­ʽîn, Yaz­ma Nüs­ha, Aya­sof­ya, no:377, ve­rak:112; Aya­sof­ya, no:3358, ve­rak:142-143; Yaz­ma Ba­ğış­lar, no:2773, ve­rak:2-3; Be­ya­zıd Dev­let, no:1256, ve­rak:10; Ah­met Mah­mut Ün­lü, Er­ba­‘în-i İd­rî­siy­ye, sh:63-64)

ÇOCUĞUN VEYA HANIMIN ISLAHI iÇiN...

“Ey vas­fı (tâ­rif edil­me­si) müm­kün ol­ma­yıp hiç­bir şey Ken­di­si­ne ya­kın ve denk ol­ma­yan iyi­lik sa­hi­bi! Yâ Bârr!”
 

Her ki­min ken­di­si­ne ita­at et­me­yen bir ço­cu­ğu ve­ya ken­di­si­ne mu­hâ­le­fet eden bir ha­nı­mı var­sa, bu ism-i şe­rî­fi bir zey­tin yap­ra­ğı üze­ri­ne dut su­yuy­la yaz­sın ve ku­ru­duk­tan son­ra bu yap­ra­ğı ço­cu­ğu­nun ve­ya ha­nı­mı­nın yi­ye­ce­ği ve içe­ce­ği üze­ri­ne ufa­la­sın. Bu­nu ya­par­ken de kim için ya­pı­yor­sa; ço­cu­ğu için­se ço­cu­ğu­nun ve ço­cu­ğu­nun an­ne­si­nin is­mi­ni, ha­nı­mı için­se ha­nı­mı­nın ve ha­nı­mı­nın an­ne­si­nin is­mi­ni zik­re­de­rek yap­sın. Böy­le ya­par­sa bi­iz­nil­lâ­hi Te­ʽâ­lâ o ki­şi­ler ken­di­si­ne ita­at eder­ler. İş­te bu ter­kip, me­şâ­yih-ı ki­bâr ha­za­râ­tı­nın zik­ret­tik­le­ri­dir.

Ay­nı me­se­le için di­ğer ba­zı me­şâ­yi­hın zik­ret­ti­ği ter­kip ise şöy­le­dir; her kim bu ism-i şe­rî­fi be­yaz bir ka­ğıt üze­ri­ne misk, zâ­fe­ran (saf­ran) ve gül su­yuy­la ya­zar ve bu ka­ğı­dı ha­va­ya (bi­na dı­şın­da­ki bir boş­lu­ğa) asar­sa ço­cu­ğu da, eşi de ken­di­si­ne ita­at eder­ler. 

(Şi­hâ­büd­dîn es-Süh­re­ver­dî, Şer­hu­’l-es­mâ­i’l-er­ba­ʽîn, Yaz­ma Nüs­ha, Aya­sof­ya, no:377, ve­rak:112; Aya­sof­ya, no:3358, ve­rak:144; Yaz­ma Ba­ğış­lar, no:2773, ve­rak:4; Be­ya­zıd Dev­let, no:1256, ve­rak:12; Ah­met Mah­mut Ün­lü, Er­ba­‘în-i İd­rî­siy­ye, sh:91) 


Kaynak : http://www.radarhaber.com/haberler/18/cubbeli-ahmet-hocadan-piyango-aciklamasi_7883.html